Ermeni Soykırımının Mufassal Tarihi Olarak Umudun Tükendiği Zamanlar

Ermeni Soykırımı

Abraham H. Hartunian’ın 1872 yılında Siverek’te başlayıp ABD’ne uzanan yaşam hikayesi ayrıntılı bir soykırım anlatımıdır. Hartunian, Hamidi dönemden Kemalist rejime uzanan uzun zaman diliminde, bedeni üzerinden geçen Soykırım dahil Ermenilere yönelik 7 kırımın bilmediğimiz birçok ayrıntısını paylaşır.

Hartunian, Siverek özelinden hareketle, Ermeni Soykırımının gölgesinde kalan  1895 katliamlarına ışık tutarak, katliamları oldukça ayrıntılı nakletmiştir. Tarihi Ermenistan’ın bütünde  ve çeperinde  aynı anda başlayıp, aynı  anda  sona eren katliamlarda erkekler katledilerek kadınları ve çocukları Müslümanlaştırmıştır. Bir av partisi gibidir. 300 bin kurbandan söz edilen katliam süreci Ermeni toplumunu korumasız bırakmaya yönelik en önemli katliamlardan biridir. Ayrıca, el koymalar sonucu Ermenilerin mülküsüzleştirilmesi göçle  sonuçlanarak, Ermenileri açlığın pençesinde inletmiştir. Hartunian, Katiamlar için Cehennem denen şey böyle günlerin devamıysa eğer, orada ateşe veya cezaya ihtiyaç yok notunu düşerken 1915 Soykırımı ve sonrasını tahayyül edememiştir. Utancın ölümden beter olduğu  Hamidi Katliamları yılları ile ilgili Türkçe literatürün zayıflığı karşısında Hartunian’ın anılarının bu konuda çok önemli bir katkıdır.

Ermeni nüfusunun 7000 olduğu ve bunlardan 1500 erkeğinin katledildiği Siverek’teki 1895 katliamları yeterli görülmemiş on yıl dolmadan 1904’te yeni katliamlara sahne olmuştur.

1908 Ağustos’un da Zeytun’da, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Özgürlük Beyannamesi’ni resmen kutlanır. O ne tezahürattı! Ne sevinçti! Türkler ve Zeytunlular, sonsuz sevgi ve kardeşlik ilan ederek kucaklaştılar! Ne büyük umutlardı… Ermeni kendisini sokmaya hazırlanan akrebi avuçluyordu… Özgürlük Beyannamesi’nden neredeyse bir yıl sonra, Adana’da kırk bin Ermeni’nin öldürüldüğü korkunç katliam başladı. Bunu planlayanlar bizzat Jön Türklerdi. Amaç, Sultan Hamit’i devirmek için bahane olsun diye suçu Sultan Hamit’e yüklemekti. 1894-96 Katliamlarından nispeten az zarar görmüş 14 Nisan’da Adana’dan başlayıp Kilikya’yı yayılan 1909 Katliamlarında mülksüzleştirmenin yanında hedeflerden biri Ermeni erkeklerdir. Hartunian, öldürülenlerin büyük bölümü Tarihi Ermenistan’dan gelen mevsimlik Ermeni tarım işçileri olduğunun altını  çizer. Bütün bu operasyonlar soykırımın kolayca gerçekleştirilerek, kadim halkın tarihsel topraklardan kolaylıkla sökülmesini anlamamızı kolaylaştırır.

1915 Soykırımı Süreci ve sonrasındaki  Britanya güçlerinin gözleri önünde gerçekleşen 1919 Halep Katliamı, 1920 Maraş Katliamı ve 1922 yılı İzmir’i Hartunian’ın başından geçen büyük felaketlerin arka arkaya gelen basamaklarıdır. Bu basamaklar bir ruhbanın sonsuz sabrı ile ayrıntılı olarak okuyucularla paylaşılır. Hartunian, bir Kilikya bölgesi katliam tarihinin çok ötesinde bir çalışmaya imza atmıştır. Maraş’ın konvoyların geçiş yerlerinden biri olması, diğer bölgelere dair bilgileri toplamasını kolaylaştırmış ve süreci ayrıntılarıyla anlabilmesini sağlamıştır.

Çalışmanın önemli özelliklerinden biri de tüm bu katliamların bugün de olduğu gibi Batı’nın gözleri önünde ve batının gözleminde gerçekleşmesidir. Bu bakımdan Hartunian Batı’nın insanlık değerlerini sorgular ve riyakarlığın altını çizer. Katliamların son ayağı İzmir’de bu olguyu resmeder; Ve o kudretli savaş gemileri ve cesur Avrupalı ve Amerikalı askerler, kendi yarattıkları bu korkunç suçu gözlemleyip kameraya alıyorlardı. İnsan buna dayanamaz! Ben nasıl dayandım bilmiyorum!

Sürecin en mağdurları kaderleri tecavüz olan kadınlar, çalışmada hayalet gibi dolaşmaktadır. Siverek’ten İzmir’e gözü dönmüş güruhun başlıca hedefidir. Anında tecavüz yanında birçoklarına el konmuş haremlere kapatılarak sürekli tecavüzün nesnesi olmuşlardır.

Cesaretle ölüme gidenler, direnişler çalışmanın bir başka zenginliğidir. Zeytun ve Fundacık Ermenilerinin direnişlerinin ve Ermenilerin kuzu kuzu tehcir edilemediğinin tanığıdır. Çolakyan Biraderler Aram ve Mesrob beyler ve bir avuç Zeytun direnişin cesurların övgüye değer direnişin ayrıntıları, direnişin karşısında öfkeden insanlıktan çıkmış kişiler ve gaddarlıkları nakledilir, ne yazık ki,  sağlıkçılar da bunların başındadır. Patrik Zaven’in Exterminators/Yokediciler  listesinde adı bulunan, Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurucusu Eczacı Lütfi bunlar arasındadır.  Vicdanlı ve erdemli insanlar da unutulmamıştır.

Toplu infazlar Soykırımın bir başka yüzüdür. Direnişin kırılmasından sonra kalabalıkların tezahüratı eşliğinde kurşuna dizildikleri gibi bir kısmı da kentin meydanlarında kurulan darağaçlarında infaz edilirler. Manzara dayanılmazdır. Bu manzaraya şahit olan Alman misyonere yapılan“Yaşasın Türkiye! Yaşasın Almanya!” tezahüratına Mr. Speaker, “Bu masumların kanı ne Türkiye’yi ne de Almanya’yı ayakta tutar,” diye karşılık verir. Birkaç hafta sonra Mr. Speaker bu adaletsizliklere dayanamayarak öldüğünde ben yatağının başucundaydım. Ermeni’nin göğsündeki hançer onu da delmişti, tıpkı Antep misyoneri Dr. Shepard’m Urfa’daki Ermenilerin maruz kaldıkları acılar yüzünden evinde can verdiği gibi.

İnfazlardan sonra tehcirler gelir, Zeytun ve Maraş tehcirleri ayrıntılandırılır. Süreç Cehennem tayfası gözüm ün önünde kendi binamda kendi halkıma yönelik imha çalışmalarını sürdürüyordu. Böyle bir atmosferde yaşam , günden güne dayanılmaz bir hal alıyordu… En ürkütücü ve dayanılmaz olanı ise bu durumun bir sonu, bir başlangıcı, bir sınırı olmamasıydı. Sözleriyle özetlenir. Öldürme hakkı ile donatılmış kalabalık içinde yaşamak zordur; Karşı karşıya kaldıkları zorluklar, maruz kaldıkları onursuzluk…

Ermenilerin tehcir’den kurtulmak için tutundukları bir dal da Berlin- Bağdat Demiryolu işçiliğidir. Ancak Başkale Nalbantı Enver’in damadı Cevdet’in Adana’ya vali olması kaderlerini değiştirir. Cevdet, Van’daki bozgunun acısını demiryolu işçilerinden çıkaracaktır.  Toplamda buraya tutunabilen 12 bin Ermeni tehcir  edilir.

Dadrian bu tehciri Almanların suç ortaklığının paralel bir örneği olarak vermesinin yanında, tehcir’in imha emrine denk geldiğinin altını çizer:

“General Bronsart gibi Osmanlı Erkan-ı Harbîyesi Umuıniyesinde Demiryolu Hizmetleri Daire Başkanı sıfatıyla görev yapan bir diğer Alman subay, Yarbay Boettrich örneğinde de açıktır. Onun da özel bir kategoriden kurbanların, yani Bağdat Demiryolun’da yoğun bir şekilde raylarının döşenmesi ve tünellerinin inşasında çalışan Ermeni işçiler, mühendisler ve teknik ve idari personelin tehciri emrini verdiği belgelenmiştir. Yarbay sadece emri yayınlamakla kalmayıp, Alman Hariciye Nazırı von Jagow’u korkuturcasına emre imzasını da atmıştı. Genel tehcir ve Ermeni amele taburlarına karşı alınan ‘sert önlemler’ örneğinde olduğu gibi, imha etme güdüsüyle hazırlanan emrin uygulanması sırasında, bu demiryolu işçileri ve çalışanlarından çok azının hayatta kalmış olması, emrin “tehcir” emri kisvesine büründürüldüğünü gösteriyordu.”[1]

Dilenmek yerine, Ermeniye dilenmek yakışmaz diyerek. Her şart altında bir şeyler üretip satan çocuk örneği inanılmazdır. Bunlar bir halkı ayakta tutan, bir ulusu dirilten örneklerdendir. Türk eşi olmayı ret ederek ölüm yoluna koyulan genç kız bir başka onurlu örnektir. Hartunian birçok onurlu örneklerin tanıklığını yaparak paylaşır.

Avrupa’nın öperek Ermenilere ihanet ettiğinin altın çizerek, suç ortakları ve katilleri sıralar; Britanyalı, Fransız, Alman, İtalyan, Rus—dünyanın tüm Hristiyan güçleri bizim katillerimizdir. Ermeni milletinin bu gerçeği unutmamalıdır  Yüzyıldan yüzyıla, kuşaktan kuşağa, dağdan dağa, doğudan batıya hep haykırmalıdır: “Dünyanın Hristiyan güçleri Hıristiyan Ermeni milletinin katilleridir!”  Sözü günümüzü işaret eder; Günümüzde Artshak/Karabağ Ermenilerinin karşı karşıya kaldıkları durum  tam da budur.

Literatürdeki eksikliklerden olan Maraş, Antep, Adana,  ikinci Zeytun, Hacin… gibi direnişleri bir başka gözle paylaşarak Soykırımın puzzle’ını tamamlamaya çalışır.

Soykırım’ın ilk safhalarında yer alanların son safhada yer almaları bir sürekliliğe işaret eder. Eski Trablusşam kasabı ve Nimesis listesinin başlarında yer alan BMM I. Dönem mebusu Arslan Bey [Toğuzata] Maraş’ın çete reislerinden olması şaşırtıcı değildir.

İngilizlerin Maraş’tan çekilirken “Halk çekilen birlikleri takip etsin” Ermenileri yüz üstü bırakmaları örnekler. Karakışta halk seni nasıl izlesin. Fransızların durumunu güçleştirecek hareketlerini örnekler. Bunlardan biri de gerilerinde silahların bırakmalarıdır; “İngilizler Güneydoğu’daki kuvvetlerini Petrol bölgesi Musul’a toplamaya karar verdiler. Anlaşma ile İngilizlerin çekildiği bölgeler Fransa’ya verildi. İngilizler Urfa’yı boşaltırken birkaç top ve makinalı tüfeği Türklere bıraktı. Çok ağırlar, biz götüremiyoruz belki size lazım olur dediler.(Gerçekten de o silahlar Fransızları bölgeden kovarken çok iş gördü.)”[2]  

Fransızlar da İngilizlerin yaptıklarını tekrarlayarak, sessiz sedasız geri çekilerek Ermenileri yüzüstü bırakacaktır. Ermeniler ordu çete işbirliğine karşı tutunması zordur.  Maraş’ın Maraş Direnişinin kırılmasını ve teslimin sonrasında angaryaları, köleliği, haracı, yağmayı, tecavüzleri el koymaları nakleder.

Hartunian, Ermeni tehcirleri yanında Rum tehcirlerinin de tanığıdır: Bu yıllarda Ermeniler açısından yürek burkan bir başka sahne, Rum tehcirlerinin tarifsiz zavallılığıydı. Yunanistan İzmir>i işgal ettiği için, Türkler im paratorluktaki tüm Rum lara yönelm iş ve tehcir kisvesi altında onları öldürüyorlardı. Tıpkı Ermeniler gibi, on binlerce Rum da evlerinden sürüldü; birçoğu çöllere giden yollarda katledildi; eşlerine ve kızlarına tecavüz edildi; arta kalanlar aç, susuz, pis, bitkin, bitkin, iskelet halinde Türk köy ve kentlerinde oraya buraya dağılmışlardı. Bulaşıcı hastalıklar her gün yüzlercesini alıp götürüyordu. Maraş’a getirilenlere yardım etmemize rağm en hiçbir işe yaramıyordu. Sıkıntılarımıza bu Hıristiyan dindaşlarımızın dertleri eklenmişti. Sonunda hepsi götürülüp öldürüldü. Sözleri Rum tehcirinin özetidir.

Fransızların çekilmesinden sonra isteyene geçiş vesikası [mürür tezkeresi] verilmesi tehcirin, sürgünün kovmanın bir başka biçimidir. Kitleler halinde sürgün başlar; Tekrar konvoylar, tekrar göç ve saldırılar başlar. Hükümet sessizdir.

Ailesiyle birlikte Halep’e geçen Hartunian, burada kalmayarak, İzmir’den aldığı iş teklifini değerlendirerek İzmir’e geçmesi, Türk – Yunan savaşı ve Yunan Ordusunun savaşı bırakarak geri çekilmesi ve bozguna, sonrasındaki trajedinin tanıklığına götürür. Konsoloslukların ilgisizliğini, ihanetini ve bir kere daha yüzüstü bırakılmalarını paylaşır. Nurettin Paşa’nın girişi, soygunların, gaspların, tecavüzlerin, cinayetlerin, yangınların başlangıcıdır.

Trajik olaylara tanıklık eder. Yangınların çıkış biçimi, Hetropolit Hıristomos’un infazı, ve diğer katliamları nakleder. Burada da kalamayan Hartunian, Yunanistan’a geçer. Yunanistan’daki atmosferi paylaşır. Sürgünler, kaçaklar olağanüstü koşulları paylaşmaktadır. Hartunian’ın son durağı Yeni Dünya olacaktır. Kendilerini Ellis Adasında bulurlar…

Sait Çetinoğlu


[1] Vahakn N. Dadrian, İttifak Devletleri Kaynaklarında Ermeni Soykırımı, Çev. Ali Çakıroğlu, Belge Y. 2007, s 134

[2] Mehmet Bilgin, Karadeniz’de Postmodern Pontusculuk, Doğu Kütüphanesi, 2007, s 87-88, 2008